
1923’ün sonbaharında Ankara Türk tarihinde dönüm noktası olacak büyük bir devrime hazırlanıyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz.” diyerek yalnız yönetim biçimini değil Türk milletinin kaderini de değiştiriyordu. Cumhuriyetin ilanı Türk milletinin kendi kaderini tayin etme iradesinin sembolü olacaktı.
Peki, 29 Ekim 1923’te ilan edilen cumhuriyet tam olarak neydi? Nasıl ilan edildi? Neden bu kadar önemliydi?
Bu yazıda, Türk milletinin “kendi kendini yönetme” yolculuğunun başlangıcını yani cumhuriyetin nasıl doğduğunu ve neden hâlâ en büyük kazanımımız olduğunu anlatacağım.
Cumhuriyet Nedir, Neden Önemlidir?
Cumhuriyetin Tanımı ve Önemi
Cumhuriyet sözcüğü dilimize Arapça “cumhur” sözcüğünden geçmiştir. Cumhur “halk” demektir. Cumhur sözcüğü cumhuriyet biçimine dönüştürülmüş ve siyasi bir anlam kazanmıştır.
Türk Dil Kurumu, cumhuriyet sözcüğünü “Milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi.” olarak tanımlamaktadır.
Cumhuriyet, halkın kendi yöneticilerini seçtiği ve egemenliğin ulusa ait olduğu bir yönetim biçimidir. Bir milletin kendi kaderini yine kendi elleriyle belirlemesi demektir. Yani artık ülkenin başında bir padişah ya da hanedan değil halkın seçtiği yöneticiler vardır. Yönetici olmak için belli bir aileden ve soydan olma gibi koşullar yoktur.
Devlet şekli olarak egemenliğin ulusa ait olmasını, hükûmet şekli olarak da bu egemenliği kullananların yani devleti yönetenlerin belirli koşullar altında ve belirli bir süre için seçimle iş başına gelmelerini ifade eder.
Egemenlik bir kişinin değil milletin hakkıdır. Bu anlayışta herkes kanun önünde eşittir, devlet yönetimine eşit olarak katılma hakkına sahiptir. Köylü de şehirli de yoksul da zengin de kadın da erkek de söz sahibidir.
Cumhuriyet; halkın “Ben varım.” dediği, bir çoban tarafından koyun sürüsü gibi güdülmediği, iradesini devlete yansıttığı yönetim biçimidir. Cumhuriyet halk yönetimidir.
Cumhuriyeti yaşatacak tek güç, politikacının ve yurttaşın siyasal ve ahlaki değerine dayanan “kamu yararı” düşüncesidir. Bu yönü ile cumhuriyet bir kişi veya zümre yararına değil kamu yararına dayanan ve kamu yararına göre yönetilmesi gereken devlet şeklidir.
Cumhuriyet, yönetim biçimi olarak halkın üstünde hiçbir otorite veya yetkili makam tanımamakta; devlet gücü doğrudan doğruya halkı oluşturan bireylerin elinde bulunmaktadır.
Cumhuriyette en temel kural mutlak surette seçimdir. Cumhuriyet, en büyüğünden en küçüğüne kadar devlet hizmetlerinin hepsinde veraset usulünü mutlak surette reddeder. Bunun yerine seçim ve tayin usulünü koyar.
Cumhuriyet; despotizme, baskıya, uhrevi ve dünyevi otoriteyi birlikte kullanan sultana karşı doğru olan, adil olan, insan onuruna değer veren siyasi düzen olarak Osmanlı Devleti’nin yıkılışı ile birlikte aranılan rejim olmuştur.
Milletin bütününe egemenlik yayılmış ise buna “demokratik cumhuriyet” denir.
Atatürk’e Göre Cumhuriyet: Bir Fazilet Rejimi
Atatürk’ün şu sözleri cumhuriyetimizin ne olduğunu ve cumhuriyetimizin özelliklerini çok iyi anlatmaktadır:
“Cumhuriyet ahlaki fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”
“O gün anladım ki padişahlar milletlerinin kaderini değil ancak şahıslarının huzurunu düşünürler. O gün Türkiye’yi ancak cumhuriyetin kurtaracağına tamamen iman ettim.”
“Cumhuriyetin manevi dayanağı fazilet, maddi dayanağı halk refahıdır. Faziletsizlik ve sefalet içinde cumhuriyet yaşayamaz.”
“Cumhuriyet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister.”
“Cumhuriyet özgür düşünce taraftarıdır. Samimi ve yasal olmak şartıyla her düşünceye hürmet ederiz. Her kanaat bizce değerlidir.”
“Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.”
“Ülkemiz teokrasi ve monarşi geriliğinden kurtularak cumhuriyet rejimini benimsemekle demokrasiye doğru bir adım atmıştır. Çünkü Türk ulusunun karakterinde özgürlük vardır, demokrasi vardır, eşitlik inancı vardır.”
“Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıki uygulaması cumhuriyettir.”
“Cumhuriyette meclis ve cumhurbaşkanı ve hükûmet halkın özgürlüğünü, güvenini ve rahatını düşünmek ve lehine çalışmaktan başka bir şey yapmazlar.”
“Bugünkü hükûmetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükûmettir ki onun ismi cumhuriyettir.
Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır. “
“Memnuniyetle tekrar görüyorum ki laik cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur.”
“Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun olan idare cumhuriyet idaresidir.“
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti işte bu anlayışın somutlaşmış hâlidir.
Cumhuriyetin İlanına Giden Yol: Kurtuluştan Kuruluşa
Cumhuriyet rejimi 1789 Fransız İhtilali’nden sonra yaygınlaşmaya başlamış, Osmanlı’da pek etkili olmamıştır. Osmanlı 19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başında meşrutiyet sistemiyle yönetilmiştir. Güçlü yetkilere sahip padişahın yanında meclis vardır. Ancak meclis uzun süre kapalı kalmıştır.
Atatürk, Sofya’da genç bir askerî ataşeyken “Devletin esasını cumhuriyet ilkelerine göre düzenlemek gerekir.” demiş ve 29 Ekim 1923’e kadar hep bu yolda çalışmıştır.
Millî Mücadele ve Egemenlik Fikri
Osmanlı’nın 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Türkiye’nin pek çok yeri işgal edilmiştir. Atatürk, bunun üzerine 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp Millî Mücadele’yi başlattıktan sonra bağımsızlığa ve cumhuriyete giden adımlar atmıştır.
Cumhuriyet belli bir tarihsel birikimin sonucudur. Türkiye’de yeni bir rejime yani cumhuriyete giden süreçte Millî Mücadele’nin önemli bir yeri vardır.

Atatürk, Amasya Genelgesi’nde “milletin bağımsızlığını milletin azim ve kararının kurtaracağını” belirtmiştir. Erzurum Kongresi’nde “millî güçleri etkin ve ulusal iradeyi egemen kılacak” kararın alınmasını sağlamıştır.
Erzurum’da bulunduğu sırada Erzurum Kongresi açılmadan önce Mazhar Müfit Bey’e “zaferden sonra hükümet şeklinin cumhuriyet olacağını” söylemiştir. Ancak toplum cumhuriyete hazır olmadığı için bu düşüncesini millî bir sır olarak saklamıştır.
İngiliz Yüksek Komiseri Robeck Sivas Kongresi’ni bir “cumhuriyet girişimi” olarak görmüştür.
İngiliz Amirali de Robeck, Lord Curzon’a gönderdiği raporda Türkiye’deki gelişmelerin bir cumhuriyete doğru yöneldiğini yazmakta; İngiltere’nin 14-21 Kasım 1919 tarihli İstanbul’daki istihbarat teşkilatının haftalık raporunda, kararları beğenmezse Anadolu’daki milliyetçilerin cumhuriyet ilan edeceği bildirilmektedir.
The Times gazetesi de Sivas Kongresi’nden “Sivas’taki Anadolu Cumhuriyeti” diye söz etmiştir.
23 Nisan 1920’de halkın temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla Türk ulusunun yaşamında yeni bir dönem başlıyordu. Artık Meclisin üstünde padişah, halife vb. hiçbir güç yoktu.
TBMM, 20 Ocak 1921’de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu -1921 Anayasası- ile “egemenliğin kayıtsız şartsız ulusta olduğunu” açıkça ilan etmişti. 1 Kasım 1922’de de saltanatı kaldırmıştı. Böylece egemenliğin kaynağı fiilen değişmiş, padişahsız bir dönem başlamıştı.
Atatürk bununla ilgili şunları söylemişti:
“Cihan tarihinde bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman devleti tesis eden Türk milleti, bu defa doğrudan doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet kurmuştur. Millî mukadderatını eline alarak millî saltanat ve egemenliği bir şahısta değil milletçe seçilmiş vekillerden meydana gelen mecliste temsil etmiştir.
Kısaca yeni Türk devleti ‘eşhas devleti’ değil ‘halk devletedir.’ Millî egemenlik bütün kişisel yönetimlere karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nde tacidar yoktur, diktatör yoktur ve olmayacaktır. Devletin başında tek bir kuvvet vardır, o da millî egemenliktir.”
Yürürlükteki devlet şekli “adı konmamış bir cumhuriyet”ti. Atatürk bunu şöyle açıklamıştı:
“Devlet idaresini cumhuriyetten söz etmeden millî egemenlik esasları çerçevesinde her an cumhuriyete doğru yürüyecek bir şekilde biçimlendirmeye çalışıyorduk.”
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’la İngiliz emperyalizminin maşa olarak kullandığı Yunanlar yurttan atılıp Millî Mücadele kazanıldıktan sonra Lozan’da barış görüşmelerini başlatan TBMM (Birinci Meclis) 1 Nisan 1923’te yeniden seçimlere gitme kararı aldı.
Lozan’dan Cumhuriyete
24 Temmuz 1923’te Türkiye’nin bağımsızlığını tüm dünyaya resmen kabul ettiren Lozan Barış Antlaşması (Lozan Sulh Muahedenamesi) imzalandı.
Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa bir gün Hasan Rıza Soyak’ı çağırıp ona bir kâğıt parçası vermiştir ve bu kâğıt parçasındaki yazıları düzenlemesini istemiştir.
Bu kâğıt, Atatürk’ün el yazısı bulunan ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun devlet şekline ait maddelerini değiştiren taslaktır. Atatürk tarafından hazırlanan metnin ilk cümlesi şudur: “Türkiye devletinin hükûmet şekli cumhuriyettir.”
Atatürk, metni düzenleyip yazan Hasan Rıza Soyak’tan bunu incelemesi için Adliye Vekili (Adalet Bakanı) Seyit Bey’e vermesini ve konunun üçü arasında kalmasını istemiştir. Seyit Bey metni incelemiş ve olumlu görüş bildirmiştir.
Atatürk’ün önderliğindeki Müdafaa-i Hukuk Grubu adaylarının büyük bir çoğunlukla kazandığı seçim sonucu yeni Meclis 11 Ağustos 1923’te açıldı.
İkinci TBMM 23 Ağustos 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nı onayladı. Antlaşma onaylandıktan sonra işgalci İtilaf Devletlerinin askerleri antlaşma gereği 6 hafta içinde İstanbul’u terk ettiler. Atatürk’ün önderliğindeki Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük uğruna verdiği büyük mücadele sayesinde geldikleri gibi gittiler.
6 Ekim 1923’te Türk ordusunun İstanbul’a girmesiyle İstanbul işgalden kurtuldu ve ikinci kez fethedildi.
Sivas Kongresi’nde oluşturulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin temelleri üzerinde ve Atatürk’ün başkanlığında 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası kurulmuştur. Partinin tüzüğünde millî egemenliğin vazgeçilmezliği vurgulanmış ve hiçbir sınıfın ayrıcalığının kabul edilmeyeceği de özellikle belirtilmiştir.
Falih Rıfkı Atay, 11 Eylül 1923’te tuttuğu ve Çankaya adlı eserinde yer verdiği notlarda Atatürk’ün yeni Kanun-u Esasi’nin kendi niyetine göre ilk maddesini “Türkiye cumhuriyet usulü ile idare olunan bir halk devletidir.” diye okuduğunu açıklıyor. Daha sonra cumhuriyetin yakında ilan olunacağını Mecliste Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından işittiklerini belirtiyor.
Atay şu önemli bilgiyi veriyor:
“10 Eylül’den 29 Ekime kadar kırkdokuz gün var. Yukarıdaki notu buraya alışımın sebebi, Cumhuriyet meselesinin sonuna kadar bir sır olarak saklayıp, bir gece, top sesleri ile ansızın ortaya çıkmış olmadığını anlatmaktadır.”
Atatürk, Viyana’da yayımlanan Neue Frei Prese muhabirine 22 Eylül 1923’te verdiği demeçte yürürlükteki anayasaya göre Türkiye’deki sisteminin “cumhuriyet” olduğunu söyledi. Böylece “cumhuriyet” sözcüğünden ilk kez açıkça söz etti.
Kısa bir zaman zarfında Türkiye’nin fiilen almış olduğu şeklin -cumhuriyet sisteminin- kanunen de tespit edileceğini ve yakın bir gelecekte cumhuriyete geçişle ilgili hükûmet teklifinin meclise arz edileceğini vurguladı. Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin payitahtı (başkenti) olduğunu belirtti.
Atatürk cumhuriyet rejimine geçmekte kararlıydı.
“Heyet-i Temsiliye”nin (Temsil Heyetinin) merkezi olarak kabul edilmesi ve ardından TBMM’nin açılması nedeniyle fiili olarak başkent görevi gören Ankara 13 Ekim 1923’te resmen başkent -hükûmet merkezi- yapıldı. Sıra devlet sisteminin adının konmasına geldi.
29 Ekim 1923’te ilan edilen cumhuriyet işte bu mücadelenin adı konmuş hâlidir.
Cumhuriyet Nasıl İlan Edildi?
Güçler birliği ilkesinin bir gereği olarak Millî Mücadele yıllarında uygulamaya giren “meclis hükûmeti” sistemi yürürlükteydi. Meclis başkanı aynı zamanda devlet başkanıydı. Hükûmet üyeleri milletvekilleri (mebuslar) arasından tek tek seçiliyordu.
Mustafa Kemal Paşa 25 Ekim’de Ali Fethi Bey’in başkanlığındaki İcra Vekilleri Heyetini (hükûmet üyelerini) Çankaya’da topladı. İstifa etmelerini ve yeni seçilecek heyette yer almamalarını istedi.
Hükûmet Krizi
İcra Vekilleri Heyeti üyelerinin ve İcra Vekilleri Heyeti Reisi Ali Fethi Bey’in 27 Ekim 1923’te istifa etmeleri ülkede bir hükûmet bunalımının doğmasına neden olmuştur. Yeni hükûmet oluşturulamamış, meclis hükûmeti sistemi tıkanmış ve ortaya çıkan siyasal bunalım aşılamamıştır.
Hükûmet bunalımı, Mustafa Kemal Paşa’nın cumhuriyetin ilanı için hamle yapmasına olanak sağlamış ve yaklaşık bir yıldır devam eden hem rejim hem de devlet başkanlığı sorununu çözmesi için uygun bir ortam doğurmuştur.
Halk Partisi (Fırkası) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Fethi Bey bir hükûmet listesi hazırladı. 28 Ekim’de Halk Partisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın görüşlerini almak için onu parti yönetim kuruluna davet etti. Listeyi inceleyen Mustafa Kemal Paşa, gerekenlerle daha çok görüşüp üzerinde anlaşılacak kesin bir liste hazırlamalarını tavsiye ederek toplantıdan ayrıldı.
Gazi Paşa, Meclisten ayrılırken Müdafaa-i Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) Kâzım (Özalp) Paşa aracılığıyla Halit Paşa’yı ve Kemalettin Sami Paşa’yı akşam yemeğine Çankaya Köşkü’ne çağırdı.
28 Ekim 1923 Akşamı
28 Ekim 1923 akşamı Çankaya’da akşam yemeğinde Halit Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Kâzım Paşa, İsmet Paşa, Ali Fethi Bey, Rize Milletvekili Fuat Bey, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey vardı.
Atatürk, “Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz.” diyerek çok önceden beri planladığı ve bir süredir üzerinde çalıştığı cumhuriyete geçme düşüncesini sofradakilerle paylaştı.
Yemekte bulunanlar bu kararı onayladıktan sonra bunun yöntemi üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu. İsmet Paşa dışındaki konuklar erken ayrıldılar. Atatürk cumhuriyetin ilanıyla ilgili kanun tasarısını İsmet Paşa’yla birlikte hazırladı. Bunu Nutuk’ta şöyle anlatıyor:
“O gece birlikte olduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık.
Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim: Birinci maddenin sonuna ‘Türkiye Devleti’nin hükûmet şekli cumhuriyettir.’ cümlesini ekledim.”

Diğer maddeler de cumhuriyet rejimi gereği Anayasa’da yapılan değişikliklerle ilgiliydi.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesinin sonuna “Türkiye devletinin hükûmet şekli cumhuriyettir.” cümlesi eklendi. Anayasanın sekizinci ve dokuzuncu maddeleri de şöyle değiştirildi:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi yeni cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir. Türkiye cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla gerekli gördükçe Meclise ve hükûmete başkanlık eder.
Başvekil (başbakan) Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer vekiller, başvekil tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra tümünü cumhurbaşkanı Meclisin onayına sunar. Meclis toplantı hâlinde değilse onaylama Meclisin toplantısına bırakılır.”
Mustafa Kemal Paşa’yı yeni bir düzenleme yapmaya iten nedenler şu şekilde sıralanabilir:
- Mustafa Kemal Paşa’ya göre cumhuriyet yönetimi millî egemenlik anlayışına en uygun yönetim tarzıydı.
 - Cumhuriyetle birlikte halkın yönetime katılması sağlanacak ve demokratikleşme yolunda çok önemli bir hamle yapılmış olacaktı.
 - 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, detaylı bir anayasa olmaktan uzaktı ve devletin biçimi, örgütlenmesi ve yönetim anlayışı ile ilgili hükümleri içinde barındırmamaktaydı.
 - Özellikle 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla birlikte Kanun-u Esasi’nin de resmen ve fiilen ortadan kalkması yönetimle ilgili olarak ciddi bir boşluğun ortaya çıkmasına yol açmıştır.
 - Olağanüstü dönemlerde uygulanan meclis hükûmeti sistemi ihtiyaçları karşılamamakta ve büyük siyasal bunalımlara neden olmaktaydı.
 - Saltanatın kaldırılmasından sonra rejim ve devlet başkanlığı sorunları hemen çözümlenmemiş, bu sorunların çözümü için iç ve dış kamuoyu ciddi bir beklenti içine girmişti.
 
Anayasa Değişikliği
29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Partisi Ali Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. Hükûmet listesi Genel Kurula sunuldu. Milletvekilleri arasında anlaşmazlık ve tartışma çıktı. Meselenin çözüme bağlanması için Gazi Paşa genel başkan olarak parti meclisinin toplantısına davet edildi.
Mustafa Kemal Paşa Çankaya’dan Meclise Halk Partisi’nin toplantısına geldi. Hükûmet sorununa bir çözüm bulmak için milletvekillerinden bir saat izin istedi. Bu bir saat içinde gereken kimseleri Meclisteki odasına davet ederek onlara 28-29 Ekim gecesi hazırladığı kanun tasarısını gösterdi ve onlarla görüştü.
13.30’da başlayan Halk Partisi Genel Kurulunda, hükûmetin oluşturulamama nedeninin hükûmet üyelerinin tek tek Meclisten seçilmesinden kaynaklandığını, bunu giderebilmek için bir teklif hazırladığını, bu teklif kabul edilirse sorunun çözüleceğini belirtti ve teklifi okumak üzere kâtibe verdi.
Cumhuriyetin ilanıyla ilgili anayasa değişikliklerinin Halk Fırkası grubunda görüşülmesi sırasında kürsüye çıkan Abdurrahman Şeref Bey, “Hükûmet şekillerinin teker teker sayılmasına gerek yoktur. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz. Bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş. Varsın gelmesin.” dedi.
Uzun tartışmalardan sonra teklif ve önerilen maddeler tek tek oylanarak kabul edildi. Parti toplantısının ardından 18.00’de meclis toplantısına geçildi.
Teklif Kanun-u Esasi Encümenine gönderildi. Burada “Türkiye devletinin dini İslam’dır. Resmî dili Türkçedir.” ifadeleri eklendi.
Cumhuriyetin İlanı
29 Ekim 1923’te (29 Teşrinievvel 1339 Pazartesi) Türkiye Büyük Millet Meclisinde 158 milletvekilinin katıldığı toplantıda Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda gündeme getirilen değişiklikler (Teşkilâtı Esasiye Kanununun bâzı mevaddının tavzihan tadiline dair Kanun) madde madde görüşülüp oy birliği ile “Yaşasın cumhuriyet!” sesleri arasında alkışlarla kabul görmüş ve cumhuriyet ilan edilmiştir.

29 Ekim 1923 tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan değişiklikler şunlardır:
Madde 1- Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükûmeti Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye Devletinin dini, Din-i İslamdır. Resmi lisanı Türkçedir.
Madde 4- Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis Hükûmetin inkısam ettiği şuabatı İcra Vekilleri vasıtasıyla idare eder.
Madde 10- Türkiye Reisicumhuru, Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından ve kendi âzası meyanından bir intihap devresi için intihap olunur. Vazife-i Riyaset yeni Reisicumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrar intihap olunmak caizdir.
Madde 11- Türkiye Reisicumhuru Devletin Reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Heyeti Vekileye riyaset eder.
Madde 12- Başvekil Reisicumhur tarafından ve Meclis âzası meyanından intihap olunur. Diğer vekiller Başvekil tarafından gene Meclis âzası arasından intihap olunduktan sonra heyeti umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin tasvibine arz olunur. Meclis hali içtimada değil ise keyfiyeti tasvip için Meclisin içtimaına talik olur.

İsmet İnönü yıllar sonra cumhuriyetin ilanıyla ilgili şunları söylemişti:
“Lozan’dan sonra bütün devletler bizimle münasebet kurmadan önce ‘Dur bakalım, devletin şekli ne olacak?’ diye bekler bir vaziyet aldılar. Bu durumda Millet Meclisi iktidarı ve idaresinin devam edemeyeceğini, bir devlet şekli seçmenin zaruri olduğunu daha kesin surette anladık.
Mevcut hayat tarzı esasen cumhuriyet olduğuna göre mesele işin adını koymaktan ibaretti. Yani olmuş bitmiş bir şeyi ilan etmek gibi bir şey.”
Atatürk’ün Cumhurbaşkanı Seçilmesi
Cumhurbaşkanı seçimi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı şerefine 101 pare top atılmasına karar verildi. 29 Ekim’de cumhuriyet ilanı kabul edildikten sonra hemen cumhurbaşkanı seçimine (reisicumhur intihabına) geçildi. Mustafa Kemal Paşa 158 milletvekili tarafından oy birliği ile cumhurbaşkanı seçildi.

REÎS — Türkiye Cumhuriyeti içi yapılan intihapta reye iştirak eden âzanın adedi 158 dir. Yüz elli sekiz âza müttefikan Ankara Mebusu Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini Cumhuriyet Riyasetine intihab etmişlerdir. (Sürekli alkışlar ve yaşasın sadaları)
Atatürk Nutuk’ta şöyle anlatıyor:

“Efendiler, Meclis’çe cumhuriyet kararı 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 20.30’da verildi. On beş dakika sonra yani 20.45’te cumhurbaşkanı seçildi. Durum aynı gece bütün memlekete bildirildi ve her tarafta gece yarısından sonra yüz bir pâre top atılarak ilân edildi.”

Cumhurbaşkanı seçilen Gazi Mustafa Kemal Paşa, alkışlar arasında kürsüye gelerek, kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasını “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” diyerek bitirdi.
Karahisar Mebusu Kâmil Efendi tarafından kürsüde bir dua okundu ve toplantı 21.00’de sona erdi. (Hitamı müzakerat : Saat 9,00)
Cumhuriyet Neden 29 Ekim’de İlan Edildi?
Cumhuriyet neden 29 Ekim’de ilan edildi, hiç düşündünüz mü? Tesadüf müydü, yoksa Atatürk’ün tarihe attığı bilinçli bir imza mıydı?
1925 Ekim’inde Çankaya’da Atatürk’e misafir olan Fahrettin Altay Paşa da cumhuriyetin neden 29 Ekim’de ilan edildiğini merak etmiş ve bunu Atatürk’ten öğrenmek istemiştir.

Fahrettin Altay Paşa şöyle anlatıyor:
“Atatürk hep mazlum millet derdi. Cumhuriyetin ilanından epey bir süre geçmişti. Ben de hep neden 29 Ekim diye kendi kendime sormuşumdur.
Bir gün Çankaya’da sofra dağıldıktan sonra ‘Paşam, benim dikkatimi çekmiştir. Hep düşündüm. 30 Ekim 1918 günü mütareke (ateşkes) ilan edildi. Adana’daki karargâhınızdan başkente (İstanbul’a) verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum. Şimdi aradan zaman geçti.
Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi.’ diye sordum.
Mondros’tan Cumhuriyete Sembolik Bağ
Atatürk şu cevabı vermiştir:
“Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükûmet teslimiyeti kabul etmişti. Hükûmet sarayın, saray da İtilaf Devletleri’nin elinin altına girmişti. Saray bu hâlinden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim.
Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu.
Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kaç yıl geçti? Dört yıl.
29 Ekim 1923’te cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır.
Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükâfatı işte budur. Bütün dünya işte bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise bu mazlum milletin hak ettiği yere gelmesidir.
Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”
Atatürk son olarak şöyle demiştir: “Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür.”
Atatürk, 29 Ekim’i bilinçli olarak seçip cumhuriyetin ilanıyla emperyalizmden Mondros’un intikamını almış ve Türk milletinin emperyalizmden bir adım önde olduğunu göstermiştir.
İşte bu yüzden 29 Ekim sadece bir tarih değil, Türk milletinin yeniden doğuşunun simgesidir.
Cumhuriyet: Türk Ulusunun Yeniden Doğuşu
Cumhuriyet’in ilanı, Türk halkı için sadece yönetim biçimindeki bir değişim değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel, ekonomik ve hukuki bir devrimdir. Atatürk’ün önderliğinde kurulan bu yeni düzen halk egemenliğini esas alan, demokratik, laik ve çağdaş bir devlet yapısının temellerini atmıştır.
Cumhuriyetin ilanı, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin doruk noktasıdır ve modern Türkiye’nin yapı taşlarını oluşturmuştur.
Atatürk’ün en büyük devrimi ve eseri; ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız, ulusal, çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın Atatürk!
Bu yazıyı beğendiysen paylaşarak daha fazla kişinin Türkiye Cumhuriyeti’nin hikâyesini öğrenmesine katkı sağlayabilirsin.
Sen de cumhuriyetin hikâyesini yay, 29 Ekim ruhunu yaşat!
Haftalık Cumhuriyet Tarihi yazılarımı e-posta ile almak için blog bültenime abone olmayı unutma!
Cumhuriyet senin için ne demek? Yorum yap, düşüncelerini paylaş.
Kaynaklar
Falih Rıfkı Atay, Çankaya
Prof. Dr. Hamza EROĞLU, Türkiye Cumhuriyetinin İlânı
Sinan MEYDAN, Akl-ı Kemal 2. Cilt
Sinan MEYDAN, 1923-Kuruluş Ayarlarına Dönmek
Atatürk Araştırma Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi- II,
Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ, Atatürk ve Cumhuriyet
Doç. Dr. Zekai GÜNER, Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi
Yrd. Doç. Dr. Ercan HAYTOĞLU, Cumhuriyet, Türk Tarihindeki Gelişimi ve Atatürk

Bir yanıt yazın